11 Ocak 2009 Pazar

Hey Kaptan, Bizim Kaptan!


Her daim ödüllü filmleri, ünlü eserleri, klasikleri yazacak değiliz ya... Bu sefer de sıcak yorganın altında kalıp, hasta olmayayım diye okula gitmediğim(ya da bahanesiydi açık olayım) karlı bir ikindi vaktine denk gelen Kaptan'la devam ediyorum. O esnada uykuluydum biraz ve televizyonda da bir şeyin akıp gitmesine ihtiyacım vardı. Sonra birden başladı film. Bazı tereddütlerin ardından kalayım dedim ve zorlanarak da olsa, başından sonuna dek izlemeyi başardım. Memnun da kaldım hani. İnsanı germeyen, arabesk felsefesinden, sözgelimi Ferdi Tayfur filmlerindeki o bitmek bilmez acılardan, sancılardan uzak, keyiflice bir filmdi. Evet yazgıları belliydi, yaşanabilecek olaylar da hakeza ama film bir şekilde izlenebiliyor işte.

Kaptan, bizim kaptan; afişteki Orhan Gencebay. Adonis kasları, gönül telini titreten şarkıları, fena halde cool hatta amiyane tabirle 'ayıya bağlayan' tavırlarıyla hayat okulundan mezun bıçkın bir ihtiyar delikanlı. Partneri Hülya Avşar ise zengin, yurt dışında okumuş, şen dul bir 'boyalı bebek'tir. ''En güzel aşklar nefretle başlar'' temalı ilişkileri, bir tür Stockholm Sendromu'yla alevlenir. Sonunda ise göl kenarındaki tartışmalı bir sahneyle(kanımca cima) olay biter. İki yabancıyken, iki sevgilidirler artık. Film boyunca 'sınıf farklılığı' temalı söylem sıkar biraz ama bunun açığını da bol atraksiyon ve kötü oyunculuk kapatır. Yalnız film hakkındaki detaylara bakarken, yönetmenin Zeki Alasya olduğunu fark ettim. Hazzetmedim kendimden...

Hiç yorum yok: