17 Ocak 2009 Cumartesi

Bonnie And Clyde: Öz Hakiki Katil Doğanlar

Amerikan Bağımsız Sineması, 60'larda şiddeti anlatmaya meyyal yönetmenlerin 'vallahi dertten' eyledikleri filmlerle bir tür Altın Çağ yaşamıştı. Sam Peckinpah, Arthur Penn, İngiltere'de kalarak bağımsızlığını korumaya çalışan Stanley Kubrick gibi yönetmenlerin o dönemki eserleri bugün bile heyecanla izlenen klasikler. İşte Arthur Penn de devrin has adamlarından biri olarak ihsan eyledi bu üst yapıtı. Bu film sinema tarihinde pek çok şeyi değiştirmiş, filmlere birebir etki etmiştir. Ve iddia ediyorum. Bonnie and Clyde/Bonnie ve Clyde olmasaydı ne The Godfather/Baba'dan, ne de Natural Born Killers/Katil Doğanlar'dan böyle büyük bir övgüyle bahsedebilirdik. Bu filmin sinema tarihine yansıyan ışığı; izleyici nezdinde pek de büyük bir gölge oluşturmazken, bazı yönetmen ve senaristler için fırtınalı, karanlık bir havada kıyıdaki deniz feneri işlevi gördü.

Filmin konusunu anlatmaya geçerken, postu hareketlendirelim. Kahramanlarımızdan Bonnie, ''Ah azizim nerede kaldı o eski hırsızlar?'' diye sordurabilecek mizaçta bir karakterdir. Zeki, esprili, ince, yakışıklı ve yeteneklidir. Ancak bir kusuru vardır Bonnie'nin; iktidarsızdır. Hırsızlık aleminde seyyah olmuşken, bir taşra kasabasında tanışır Clyde'la. Kısa zamanda bir suç ikilisi haline gelirler ve hemen 'bapbap şubabbap' olayına girerler de, tabi o işler öyle olmaz. Bonnie kaldıramaz Clyde'ı. İlişkilerinin dengesini de biraz bu belirler. Küçük bir hırsızlık serisi sonrası, banka soygunu için arabayı kullanacak birine ihtiyaç hasıl olur. Benzincide çalışan bir genci istihdam ederler; hem de tüm sosyal hakları hiçe sayarak. Bu üç kişiye, Bonnie'nin kardeşi rolünde Gene Hackman ve filmdeki şapşal zevcesi de dahil olur. Kısacası Ajdar Anik tabiriyle 'grup olmuşlardır grup'. Az zamanda büyük işler başarıp, ülke çapında üne kavuşurlar ve yazgıları elbet gitgide kesinlik kazanır.

Bonnie karakterini canlandıran Warren Beatty, ömür boyu ekmeğini yiyeceği bir karizmaya sahip olmuştur bu filmde. Beatty, bu filmin ardından o dönem 'hot prospect for future' bir yönetmen olan Francis Ford Coppolla'nın yeni başladığı bir proje için teklif alır. Ama teklifi, hakkında şarkı bile bestelenecek olan(Carly Simon'un dönemin listebaşı şarkısı You're So Vain) o ünlü kibri yüzünden kabul etmez ve filmde oynamayı reddeder. Sonrasında o rol, o dönem neredeyse hiç tanınmayan birine, Al Pacino denilen bir aktöre gider(projenin ise efsane The Godfather serisi olduğunu söylememe gerek var mı?). Faye Dunaway Clyde olarak kariyerinin ilk büyük çıkışını gerçekleştirir ve yanlarında işe aldıkları yardımcı genç rolünde Michael J. Pollard performansıyla ödüle boğulur.


Son olarak, filmin gerçek bir hikayeden uyarlandığını da eklemek gerekir. 1930'lu yıllardaki aynı adlı katil çiftin ilginç yaşam öyküsü biraz da tahrif edilerek sinemaya aktarılmış. Yine de hakkında bu kadar uzun yazmama rağmen, filmi fazla sevmediğimi de söylemeden geçmeyeyim. Saygı uyandırıcı, iyi bir yapım; izlenmesi gereken başarılı bir klasik. Ancak o kadarı, ötesi değil kanımca.

Hiç yorum yok: