31 Ocak 2009 Cumartesi
Benny & Joon: Sam'in Videosu
30 Ocak 2009 Cuma
The Lost Weekend: Tek Dostum İçkim, Sigaram
Düşünmekten
Öldüm Ben Aaaah
Hep Sevmekten
Her Akşam Votka Rakı Ve Şarap
İçtikçe Delirir İnsan
Olur Harap
Kurtar Beni Bundan
Ne Olursun Ya Rab
Bitsin Artık Bu Korkunç Serap Serap
Her Akşam Votka Rakı Ve Şarap
İçtikçe Delirir İnsan Olur Harap
Kurtar Beni Bundan
Bitsin Korkunç Serap
Bittim Ben Aaaah
Düşünmekten
Yoruldum Aaaah
Hep Sevmekten
Her Akşam Votka Rakı Ve Şarap
İçtikçe Delirir İnsan
Olur Harap
Kurtar Beni Bundan
Ne Olursun Ya Rab
Bitsin Artık Bu Korkunç Serap
Her Akşam Votka Rakı Ve Şarap
İçtikçe Delirir İnsan
Kurtar Beni Bundan
Ne Olursun Ya Rab
Bitsin Korkunç Serap
29 Ocak 2009 Perşembe
Show Must Go On!
24 Ocak 2009 Cumartesi
Little Miss Sunshine: Let the Sunshine In!
23 Ocak 2009 Cuma
21 Ocak 2009 Çarşamba
Do The Right Thing: I Have A Dream Too
Spike Lee, Amerikan Sineması'nın New York kanadında Martin Scorsese ve Woody Allen'la kapışabilecek denli bir bayrak adam. Koyu bir New York Knicks fanı, azılı bir aktivist, 'black and proud' yetenekli bir yönetmen. Siyahların sorunları, günlük yaşantıları, gettolardaki olaylar, liderlerinin yaşamları; Lee'nin sinemasında merkeze otursa da yalnızca bununla sınırlı kalmıyor mahareti. Dedikten sonra, şimdi de kısa bir ara... Hepsi ve daha fazlası için? Yönetmenin başka filmlerini yazacağım da o yüzden, tam bir laz mütteahhit modunda malzemeyi çalıyor ve sonraya saklıyorum.
19 Ocak 2009 Pazartesi
La Zona: Bölge Etme...
Bir Dikili Taştan Gayrı Nem Kaldı?
Dost Köyünden Ayağımı Kestiler
Bir Akılsız Baştan Gayrı Nem Kaldı?
Padişah Değilem Çeksem Otursam
Saraylar Kursam Da Asker Yetirsem
Hediyem Yoktur Ki Dosta Götürsem
İki Damla Yaştan Gayrı Nem Kaldı?
Nice Dertler Gördüm Derman Çıktılar
Çok Aliler Gördüm Osman Çıktılar
Eski Dostlar Bize Düşman Çıktılar
Birkaç Türlü Uftan Gayrı Nem Kaldı?
Mahzuni Şerifim Çıksam Dağlara
Rastgelsem De Avcı Vurmuş Marala
Doldur Tüfeğini Beni Yarala
Bir Yaralı Döşten Gayrı Nem Kaldı?
17 Ocak 2009 Cumartesi
Bonnie And Clyde: Öz Hakiki Katil Doğanlar
Filmin konusunu anlatmaya geçerken, postu hareketlendirelim. Kahramanlarımızdan Bonnie, ''Ah azizim nerede kaldı o eski hırsızlar?'' diye sordurabilecek mizaçta bir karakterdir. Zeki, esprili, ince, yakışıklı ve yeteneklidir. Ancak bir kusuru vardır Bonnie'nin; iktidarsızdır. Hırsızlık aleminde seyyah olmuşken, bir taşra kasabasında tanışır Clyde'la. Kısa zamanda bir suç ikilisi haline gelirler ve hemen 'bapbap şubabbap' olayına girerler de, tabi o işler öyle olmaz. Bonnie kaldıramaz Clyde'ı. İlişkilerinin dengesini de biraz bu belirler. Küçük bir hırsızlık serisi sonrası, banka soygunu için arabayı kullanacak birine ihtiyaç hasıl olur. Benzincide çalışan bir genci istihdam ederler; hem de tüm sosyal hakları hiçe sayarak. Bu üç kişiye, Bonnie'nin kardeşi rolünde Gene Hackman ve filmdeki şapşal zevcesi de dahil olur. Kısacası Ajdar Anik tabiriyle 'grup olmuşlardır grup'. Az zamanda büyük işler başarıp, ülke çapında üne kavuşurlar ve yazgıları elbet gitgide kesinlik kazanır.
Bonnie karakterini canlandıran Warren Beatty, ömür boyu ekmeğini yiyeceği bir karizmaya sahip olmuştur bu filmde. Beatty, bu filmin ardından o dönem 'hot prospect for future' bir yönetmen olan Francis Ford Coppolla'nın yeni başladığı bir proje için teklif alır. Ama teklifi, hakkında şarkı bile bestelenecek olan(Carly Simon'un dönemin listebaşı şarkısı You're So Vain) o ünlü kibri yüzünden kabul etmez ve filmde oynamayı reddeder. Sonrasında o rol, o dönem neredeyse hiç tanınmayan birine, Al Pacino denilen bir aktöre gider(projenin ise efsane The Godfather serisi olduğunu söylememe gerek var mı?). Faye Dunaway Clyde olarak kariyerinin ilk büyük çıkışını gerçekleştirir ve yanlarında işe aldıkları yardımcı genç rolünde Michael J. Pollard performansıyla ödüle boğulur.
15 Ocak 2009 Perşembe
...
Anlatayım.
Ablam evlendi sonra. Aradan aylar geçti. Dün gece banyodan çıktım; bayağı ıslaktım ve havlu bakınıyordum. Diş fırçamı fırça kabına, annemin babamın fırçasının yanına koydum. O an fark ettim. Herkesin fırçası vardı da bir ablamınki yoktu. O uzaktaydı. Ben de diş fırçamı kaba koymuştum. Yıllardır gündelik hayatımın bir parçası olan, geçmişte bunun için de çaba gösterdiğim şey o anda olmuştu işte.
11 Ocak 2009 Pazar
Hey Kaptan, Bizim Kaptan!
Kaptan, bizim kaptan; afişteki Orhan Gencebay. Adonis kasları, gönül telini titreten şarkıları, fena halde cool hatta amiyane tabirle 'ayıya bağlayan' tavırlarıyla hayat okulundan mezun bıçkın bir ihtiyar delikanlı. Partneri Hülya Avşar ise zengin, yurt dışında okumuş, şen dul bir 'boyalı bebek'tir. ''En güzel aşklar nefretle başlar'' temalı ilişkileri, bir tür Stockholm Sendromu'yla alevlenir. Sonunda ise göl kenarındaki tartışmalı bir sahneyle(kanımca cima) olay biter. İki yabancıyken, iki sevgilidirler artık. Film boyunca 'sınıf farklılığı' temalı söylem sıkar biraz ama bunun açığını da bol atraksiyon ve kötü oyunculuk kapatır. Yalnız film hakkındaki detaylara bakarken, yönetmenin Zeki Alasya olduğunu fark ettim. Hazzetmedim kendimden...
9 Ocak 2009 Cuma
Uccellacci E Uccellini: Serçeler Ve Serseriler
8 Ocak 2009 Perşembe
1979
6 Ocak 2009 Salı
Moliére: Çok Yaşa Aşk!
İlk sırada seçilecek film vardı. Hangisini tercih edeceğimi bilemedim. Özellikle son zamanlarda öyle filmlerin tesiri altında kaldım ki o kadar fazla seçenek arasında çok kararsızdım. Dün ne olduysa şimşekler çaktı kafamda ve bir film geldi aklıma. Bazı insanların hayatında dönüm noktası olarak addedilecek olaylar vardır. Bunlar öyle bir zamanda devreye girer ki, artık vuku bulan olayın/durumun öncesi ve sonrası belirler gidişatı. İşte benim de hayatımda bir film vardı. Yağmurlu bir festival akşamında izlediğim ve sonrasında, “Bir gün bir film izledim ve tüm hayatım değişti.” cümlesini kurabileceğim cinsten bir film.
Mandalina portakal,
Sevgilerle hoşça kal.
5 Ocak 2009 Pazartesi
Deliverance: Bu Nehir İnsana Tuzak Kuruyor
Şehirde gayet güllük gülüstanlık, sakin birer hayat süren dört arkadaş; kano yapmak, avlanmak, maceraya atılmak yani kısacası belalarını bulmak amacıyla ''kimselerin görmediği, görüp de gitmediği'' bir nehre giderler. Nehir, yakın zamanda baraj gölüne bir tür 'gizemli nehir'dir. Dört arkadaşı, dört ünlü oyuncu canlandırır. Ned Beatty ve Ronnie Cox burada sözün gelişi ünlü oyuncu payesini almışlardır almasına ancak 'ağır abi' triplerinde ezelden beri sevmediğim Burt Reynolds ile Cüneyt Tanman'ın yıllar önce ormanda piknik esnasında kaybettiği ikiz kardeşi Jon Voight filmin esas yıldızlarıdır. Tabi filmde banjo çalan engelli çocuk rolündeki Billy Redden'in kalbini kırmamak da gerek. Düet sahnesinde banjosuyla döktürmüş resmen.
Son derece rahatsız edici, sıkıntı verici, gerilimli bir film Deliverance/Kurtuluş. Bu yönüyle de, İngiliz yönetmen John Boorman'ın pek de başarılı olduğu söylenemeyecek yönetmenlik kariyerinin en şahika işi şüphesiz ki. Zira bu filmden sonra, o dönem çektiği Bond filmleriyle karizmanın sözlük anlamı, devrin ilahı olan Sean Connery'e kırmızı kilot altına siyah çizme giydirdiği vb. filmler çekmeye kalktı nitekim...