





En iyi erkek oyuncuda Mickey Rourke'a üzüldüm açıkçası. Milk'i daha izlemediğimden ödülü alan Sean Penn'in performansına dair yorum yapamam ama yine de Rourke 'hayvani bir performans' göstermişti. Milk için gay lobisinin etkileri bariz tabi... Üzüldüğüm nokta ise; Sean Penn bu ödülü daha çok alır, yönetmen dalında bile alabilir. Ancak Mickey Rourke bir daha bu kadar yaklaşabilir mi bilemiyorum. Yine de ona hakkını teslim ettiler. Brad Pitt'in ona bir bakışı vardı ki 'koçum benim' dedim. Sean Penn'se 'kardeşim' diyerek zikretti onun ismini sahnede. Kıyak işti doğrusu! Kadın oyuncuda da nihayet Kate Winslet aldı. 'Orgazmdan daha zevkli anlar' yaşadı diyebilirim. Çoktan haketmişti. Yakışır.
Diğer kategoriler zaten beklendiği gibi geçti diyecekken, en iyi yabancı film dalında ödül alamayan Vals Im Bashir geldi aklıma. Ünlü bir özdeyişi devralıyorum; 'küfür ettireceksiniz bana şimdi'. Onun dışında en iyi film Slumdog Millionaire ve en iyi animasyon Wall-E olarak belliydi. Buralarda yanılmadım. O kadar da olsun diyeyim. En başarılı tahminim ise Hugh Jackman'ın 'aslanlar gibi' bir sunum yapacağını söylememdi. Onu da zaten başka bir siteye yazmıştım! Neyse ki şahane bir gösteri sundu bize. Genel anlamda da, ödül töreninde bu sene çok daha başarılı bir organizasyon vardı. Geçtiğimiz senelerdeki gibi hiç de bayık geçmedi, aksine oldukça akıcı ve seriydi. Özellikle dekor ve gösteriler müthişti. Rahmetli Oğuz Aral'ın veciz sözü gibi 'gereksiz taramalardan kaçınmıştı' organizasyon ve başarının sırrı biraz da buydu. Her yönüyle güzel bir geceydi işte. Velhasıl-ı kelam tipik Türk işi bir söylemle; 'yapanın ellerine sağlık, düzenleyenden Allah razı olsun'.











Filme geçelim. Adı güzel, kendi güzel filmimize... Dr. Strangelove Or: How I Learned to Stop Worrying And Love the Bomb/Dr. Garipaşk: Endişelenmeyi Bırakıp, Bombayı Sevmeyi Nasıl Öğrendim. Savaş karşıtı bir komedi olmakla birlikte, M.A.S.H/Cephede Eğlence türü farsa kayan bir niteliğe sahip değil film. Aksine son derece zekice diyalogları, güldürü formundan ziyade durum komedisine eğilen yapısı ile 'güldürürken düşündüren', sonra da güldürürken güldüren bir klasik. Ayrıca gündelik hayata, sanat dünyasına, uzay yoluna vb. geçmiş bir sürü repliği de var. Ama bunları filmden ayırıp yazmak, pek de doğru değil. Zira mevzu içerisinde gelişen, yapıntı durmayan sözlerdir bunlar. Desem ve bir kısmını aklıma getirsem de, hangileriydi diye internetten bakmaya üşenilen dolayısıyla böyle katakulliye getirilmeye çalışan sözlerdir açıkçası. Üçüncü paragraf gayet sıkıcı ve entel olacak. İlgilenmek istemeyenlerle son paragrafta buluşalım.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra siyasal konjonktür, çift kutuplu bir dünya düzenine dönüştü. Batı felsefesinin, kapitalist mantalitenin hamiliğini üstlenen Amerika ile Doğu Bloku olarak adlandırılacak, kendini dünyanın geri kalanından mümkün mertebe tecrit etmeye gayret eden, komünizm doğrultusundaki sistemlerle yönetilen Rusya önderliğindeki ülkeler diyebiliriz bu kutuplara kısaca, tespitin gözünü yara yara. Yaygın tabirle Soğuk Savaş adı verilen bu dönemde silahlanma eksenli amansız bir rekabet vardı. Bununla birlikte; yakın geçmişteki İkinci Dünya Savaşı'na benzer bir savaşın patlak vermesi, Japonya'ya atom bombaları atılması gibi nükleer tehlikelerin benzerlerinin yaşanması ihtimali insanlarda derin bir endişeye ve korkuya neden oluyordu. Filmin arka planı işte bu şekilde, hikayesini de dönemin bu gerçekliğinden hareketle kuruyor.


